Dr. Ersun N Kurtuluş, Alaska’da bulunan Denali / Mt. McKinley (6190m) dağına yaptığı solo tırmanışı tamamladı. 23 Haziran 2011 tarihinde yerel saatle 22:10’da zirveye ulaşan Dr Kurtuluş, böylece Kent Union, Dağcılık Kulübü bayrağını Kuzey Amerika’nın en yüksek noktasında dalgalandırdı. İşte Dr Kurtuluş’un kendi sözleriyle tırmanışın önemli anları:
“Bu tamamen solo bir tırmanıştı. Tırmanışın hiçbir noktasında tehlikeli bir bölgeyi veya noktayı geçmek için başka birinin ipine bağlanmadım. Ayrıca, “acil bir durumda beni kurtarırlar” veya “bana yardımcı olurlar” gibi bilinç altımda bir düşünceyle diğer tırmanıcı grupların gölgesinde de tırmanmadım. Zirve yaptığım gün zirveye uzanan sırtta ve “Pig Hill” adındaki bölgede tek başınaydım. Dağın tek sahibi gibiydim.
Tırmanış zorluydu. Lower Kahiltna Buzulu’na uçakla ve 140 pound ağırlığında (yaklaşık 64 kg) erzak ve ekipmanla indim -buzulda bulunan karla kaplı gizli çatlaklara karşı göreceli güvenlik sağlamak için yanımda getirdiğim uzun bir alüminyum merdiven bu ağırlığa dahildi. Solo durumum ve dağda bir merdiven taşıyan tuhaf görünümüm diğer dağcılar, korucular ve rehberler arasında epey sempati yarattı ve birkaç gün içinde her yüksek kampa varışımda bana sıcak içecekler sunan, cesaret verici sözler söyleyen ve beni omuzuma vurarak tebrik eden bir destek grubum oluşmuştu.
Tipi, şiddetli rüzgar veya yorgunluk nedeniyle Yüksek Kampta (5200m) 10 gün mahsur kaldım. Fıstık ve çikolata yedim ve Kuzey İrlanda’da terör olayları ile ilgili “Troubles” adında bir kitabı okudum ve zirve için doğru zamanı bekledim.
Tehlikesi ile ünlü Denali Geçidi, bu yıl daha şimdiden üç can almıştı. Dar travers (ilerleyebilmek için neredeyse bir ayağımı diğerinin hemen önüne koymak zorunda kalıyordum) rüzgârların taşıyıp biriktirdiği, tozlaşmış karla kaplıydı ve kramponlarım karı kavrayamıyordu. Zirve yaptıktan sonra inerken çok dikkatliydim ve yaklaşık 300 metre aşağıdaki Yüksek Kampa inmek yedi saatimi (neredeyse bütün geceyi) aldı. …. Ve, evet, Denali Geçidi’nden inerken çok korktum.
Tırmanışın en ciddi olayı son gün, Lower Kahiltna buzulunda meydana geldi. Bir kar köprüsünün üstünden geçerken eşyalarımın yüklü olduğu ve çekmekte olduğum kızak arkamdan düz bir çizgiyi takip edeceğine yana, sağa kayıp, bir buzul yarığının içine düştü. Durum çok tehlikeliydi: merdivene bağlı olan ağır kızak asılı kalmıştı ve ben de merdivene perlon ve karabinalarla bağlıydım. Kızağın merdiveni ve beni aşağıya, buzul yarığının içine çekmesi an meselesiydi. Hemen kar ayakkabılarımı çıkardım, batonlarımdan kurtuldum (ikisi de çatlağa düşmeyi durdurmak açısından hiçbir işe yaramazdı) ve perlonu sistemi çözerek kendimi merdivenden ayırdım. Kendimi biraz güvende hissedince, durumumu dengelemek ve kaymayı engellemek için botlarımla karları tekmeleyerek ayaklarımın ucuna yer açtım. Sonra, kızağın yarığın içine düşmesini engellemek için bütün vücut ağırlığımla merdivenin üstüne abandım. Merdiveni çekerek kızağı yarıktan çıkarmaya çalıştım, ancak kızağı merdiveni bağlayan perlon buzda derin bir çentik açarak buza saplanmıştı. Perlonu yerinden oynatabilmek için merdiveni ters çevirdim ve bir “çat” sesi duydum (uçağa sığabilmesi için merdiven iki parçaya kesilmiş ve sonra bu iki parça uçaktan indikten sonra cıvatalarla birbirine bağlanmıştı -şimdi bu cıvatalar dağılıyordu) ama perlon saplandığı çentikten çıkmıştı ve artık buza takılı değildi. Buzul yarığının kenarına yaklaştım (ayaklarımın altındaki buz kütlesi ve kar köprü çökmedi) ve perlona asılarak kızağı buzulun yüzeyine çekip çıkarttım. Nefes nefese kalmıştım öyle ki nefes alışımın tekrar normale dönmesi neredeyse bir saatimi aldı. Bence bu, tüm tırmanış boyunca başıma gelen en tehlikeli olaydı.
Şimdi Talkeetna’ya döndüm ve güvendeyim. Zirvede hafif bir don ısırığına yakalandım (bütün parmak uçlarım su topladı) ve tırmanış sırasında çok fazla kilo kaybettim. Ama moralim şu anda çok iyi durumda.”